Burtoni’nin üçü.

Bir bar… Herhangi bir bar. Bazı kültürde sosyalleşmek için biçilmiş kaftanı oynayan, bir başka kültürde, annelerin, onla oynanmaması için hiddetle uyardığı kötü bir arkadaştan farksız bir bar. Girişi, içinde ucuz bira içen tüm adamlar ve kadınlardan daha puslu. Barın 3. katı, eski bir masa, eski bir sandalye. Fiyatı, içini doldurduğu meşe ağacından yontulmuş fıçının kalitesi ve içinde bulunduğu süre ile belirlenmiş bir bardak Viski… Ağır ağır içmeye devam etti Burtoni tüm bunları düşünürken. Belini kavrayan sandalyeyi hissetti, belki de önündeki viskinin dinlendirildiği meşe fıçıları gibi, bu sandalye de bir meşe ağacından yontulmuş ve işlenmişti ve şimdi de üzerindeki adamı dinlendiriyordu. Tek fark, Viski, meşe içinde yattıkça değer kazanıyordu, Burtoni bar dekorunun bir parçası olan meşe sandalyeler üzerinde değersizleşip, ucuzluyordu. Buna aldırmadı. Bir kadeh daha içki istediğini, barda çalışan elemanlardan birine boş bardağı kaldırıp göstererek anlattı. Barın karanlık zeminini, Rudy Vallee’nin mırıldandığı bir şarkı doldurmaya başladı. “If I had a girl like you” sadece ufak bir tebessüm peydah oldu Burtoni’nin eskimiş yüzünde. Bu babası belli olmayan tebessüm yüzünün her yerinde emeklerken, karşı masada yalnız oturan bir insanı fark etti. Bir kadeh, içinde kırmızı bir şarap. Kadehin belini kavramış, bir parça soyulmuş lakin, şaraptan daha kırmızı bir ojeyle boyanmış tırnaklara sahip bir el. Elin, sahibine bağlılığını ilan eden beyaz bir kol, beyaz kolun, sahibinin gövdesine saplandığı yerde başlayan, üzerinde Marilyn Monroe’nun bir resmi olan t-shirt. T-shirt’ün sardığı, pek iri olmayan göğüsler, göğüslerinin iri olmasından daha büyük dertleri olduğu, çenesinden, yanaklarından, dudaklarından,  gözlerinden belli olan bir kadın… ve o kadının masaya zincirlenmiş gözleri.
“Birkaç nedeni olabilir” diye mırıldandı Burtoni. Sonra ekledi; “Müşterisini bekleyen bir orospu olabilir, yahut hayatının aşkını bir barın üçüncü katında bulabileceğine inanmış bir orospu.” Kadını süzmeye devam etti dudakları aralanıp, içinden kelimeler dökülürken. Saçlarına baktı kadının, aceleyle toplanmış, bir tutam siyah saç… “Sevgilisi tarafından evden kovulmuş ve kafasındaki tek kurtuluş olan alkole kendini teslim etmek için gördüğü ilk bara kendini atmış bir orospu?”
Burtoni’nin mırıldandığı son cümleyi duymuş gibi, toparlanmaya başladı kadın. Bir başka adamın daha evinden kovulmuş gibi, yahut müşterisini bulmuş bir orospu gibi… Ve saniyeler içinde, puslu barın merdivenlerinde yok etti bedenini. Bu muhteşem beden yok etme performansının tek ve ilgili izleyicisi ise masaya bıraktığı yüklü miktar bahşişi de içeren, Viski parasıyla alkışladı gördüklerini. Görmek durumunda bırakıldıklarını…

Yorum bırakın