Burtoni’nin İki’si

  Gözlerini karanlık ve sıcak bir Pazar akşamına araladı. Tabii içinde bulunduğu günün Pazar, günün ise akşam vakitlerinde olduğunu uyandıktan 2 saat sonra fark etti. “Keşke iyi bir Hristiyan olsaydım.” diye düşündü. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra ekledi; “Keşke önce insan olsaydım..”
Kendi derisinden daha çok sahiplendiği kahverengi renkteki deri ceketini sırtına geçirip dışarı çıktı. Hava karanlıktı. Saatin tam olarak kaç olduğunu bilmiyordu. Aslında, bugüne kadar saatle ilişkisi, formaliteden öteye gitmemişti. Zamana dair en köklü ve kanıksadığı düşüncesi, onunla mantık evliliği yapmış olduğuydu.. İki tarafında birbirinden çıkarı vardı. İkisi de birbirini tüketmeye ve kendi çıkarları doğrultusunda en verimli şekilde sağmaya çalışıyordu. Hızla önünden geçtiği cadde üzerindeki dükkanların vitrininden gördüğü suratındaki epeyce derin çizgiler bu sağılmışlığın nişanı olabilirdi. Peki ya o ?  Zamanı neresinden tutup sağmıştı ? Belki de yaşadığı hiçbir şeyden pişman olmaması, geçirdiği en kötü zamanları bile sevip sahip çıkması kovasına biriktirdiği, yakın zamanda şoklanıp garip ambalajların çevrelediği kutulara doldurulacak olan pastörize kazanımıydı. Tüm harcamaların günlük yapıldığı bu gezegende, o pastörize bir milyarderdi…
This entry was posted in Burtoni.

Yorum bırakın